21 Nisan 2013 Pazar

Oblivion



En başta söylemem gerekiyor, film bilimkurgu değil. Amerikalıların bilim kurgu işini beceremediğini daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. Afişlerine, trailerına aldanıp bilimkurgu tarzında iyi bir film beklentinizi gidermek amacıyla gitmeyin lütfen. Şahsen benim bilimkurgu açlığım Dünyayı Kurtaran Adam' dan beri devam ediyor. Ne zaman doyurucu bir bilim kurgu filmi izlemek istesem elim arşivimin tozlu raflarına gitmek zorunda kalıyor. Bilim kurgu adına yapılmış o güzel filmler neredeyse tarihi nitelik kazanma durumunda. Çok büyük bir ironi bu bence. Gelecek ile ilgili film seyretmek için tarihi eser peşinde koşacağımız günler çok yakında görünüyor.


Teknoloji geliştikçe malesef insanoğlunun ufku daralıyor, yaratıcılığı sıfıra iniyor. Günümüzde kullandığımız veya çok yakında kullanacağımız cihazlar sözde bilim kurgu filmlerinde karşımıza çıkıyor. Bu fikrin altını doldurup örnekler vermeyeceğim çünkü verdiğim örnekler reklama girecek. Ama şunu söyleyebilirim ki bilim kurgu filmi diye bir şeyler seyretmek istiyorsanız belli başlı markaların önümüzdeki kısa süre içinde piyasaya sürecekleri ürünlerin reklam filmlerini seyretseniz daha iyi bence. Zamandan kazanmış olursunuz. Zira günümüz bilim kurgu senaristlerinin hayal güçleri, belli başlı elektronik cihaz üreten firmaların ARGE departmanı çalışanlarının önüne geçemiyor. Filmde bilim kurgu adına başarılı olan tek nokta, Dünyayı Kurtaran Adam'ı örnek alarak kıyafetlerinde kuş tüyü kullanmayı akıl etmiş olmaları.

Bunun yanında kendi geleneklerinden de kopmamışlar tabi, Morgan Freeman'a bilge adam havası katabilmek için siyah kıyafet ile yuvarlak siyah Morpheus gözlükleri giydirmişler. 



Neyse dediğim gibi filmi bilim kurgu açısından değerlendirebilecek kalitede bulmuyorum. Film aslında kadın haseti üzerine kurulu.

Başlangıçta gayet mutlu bir iş-aile ilişkisi olan Jack ile Victoria gül gibi geçinip gidiyorlar, fakat her birliktelik gibi bunlarda da ufak tefek pürüzler oluyor. Mesela  Jack eşine dünyadaki kalan son çiçeği getiriyor fakat kadın alıp onu çöpe atıyor bunun üzerine Jack yani Tom Cruise beklendiği üzere rahat durmuyor ve evine uzak bir bölgede kurduğu içinde Top Gun'da kullandığı RayBan Avaitor gözlüklerini, sivil hayatta da kafasından çıkarmadığı Yankies kepini ve kendisi için değerli diğer eşyalarını depoladığı garsoniyerine gidiyor kafasını dağıtmak için. Olaylar buradan gelişmeye başlıyor.

Bu senaryoda orjinallik adına birşey gören var mı acaba? Yoksa size de birşeyler anımsatmaya başladı mı benim gibi? Merak etmeyin filmin devamında her şey daha da aydınlanacak ve size daha önce defalarca dinlediğiniz bir fıkrayı tekrar bir büyüğünüzden dinliyormuşsunuz, ayıp olmasın diye yarıda kesemiyormuşsunuz ve fıkranın bir an önce bitmesi için yüzünüzde sahte bir tebessüm ve karnınızda krampla bittikten sonra nasıl bir tepki vereceğinizi planlıyormuşsunuz gibi bir his uyandırması muhtemel. Hatta benim gibi sinirden kontrolünüzü kaybedip, mısır patlağı kovanızdan çıkan patlamamış mısırı ön sırada oturan beyefendinin kafasından sektirip sinema salonu zemininin ücra köşelerine göndermeniz de ihtimal dahilinde.

Filmin devamında gördüğümüz herşey, Türk insanı olarak hayatımızda sürekli karşılaştığımız aile trajedilerinden ibaret. Görevimiz Tehlike serisinden antrenmanlı, War of the Worlds filminden yüzüne uzaylı içerikli filmlerde aşina olduğumuz, 75 doğumlu neslin sevgilisi, 95 doğumlu neslin amcası, kısa boylu erkeklerin tesellisi, Oscar ödülsüz Tom Cruise tüm özgüveniyle kasketsiz baretsiz kendine bırakın radyasyon vs tehditler bir yana, yüzüne gözüne toz toprak kaçmasın diye bile bir önlem almadan dünyanın her tarafı tahrip olmuş ne idüğü belirsiz organizmaların dolaştığı köşelerinde fink atarken, arta kalan zamanını da garsoniyerinde geçiriyor. Buraya giderken de tabi kendini kapsama alanı dışına çıkarıyor. Bu durum iş ortağı, aynı zamanda eşi olan Victoria durumdan şüphelense de yuvasını bozmamak için patronunun bana göre çok mahrem olan " Efektif misiniz? " sorularına her defasında içi buruk da olsa "Evet" cevabı vererek durumu geçiştiriyor. Taa ki Jack utanmadan eve kuma getirene kadar. Beni Türk aile dramlarından esinlendiklerini düşündüren bu eve Rus kuma getirme durumundan sonra tabi aile saadeti adına birşey kalmıyor. Victoria, kendi son derece fit kıyafetler giyerken kumaya paçavralar veriyor, onu hor görüyor, dışlıyor.




Filmin devamında bir takım aksiyon sahneleri var. Beech yani Morgan Freeman'ın aşireti , Tom Cruise'un karakteristik burnunu kırmak suretiyle bayıltıyorlar sanki başka yolu yokmuş gibi. Daha sonra Beech birde hiç utanmadan İngilizcede "Berbat görünüyorsun" anlamına gelen "You look like shit" diyor Jack'e. Bu burun kırılma olayı çok iyi planlanmış çünkü filmde bizim esas Tom Cruise'u, diğer Tom Cruise lardan ayırmamıza yardımcı oluyor. Tom Cruise'un ilk dikkat çeken noktası burnu olduğu için direkt burnundan işaretlemeleri mantıklı olmuş.




Filmin sonu tahmin edeceğiniz üzere klişe, kahramanımız Jack, akıl hocası Beech ile birlikte dünyayı kurtarıyor, herkes mutlu, çünkü herkese yetecek kadar Jack ve Victoria var. 

Filmde ilgimi çeken noktalardan biri de Moon ile benzer öğeler taşıması. Filmin başında Ay'ın havaya uçurulmuş olması, Moon yapımcılarına sizin devriniz bitti göndermesi olabilir. Ayrıca uzaylıların ana istasyonu da Keops'tan özenti.

Filme puanım 5.2 drama türünden tabi.


Hiç yorum yok: